Şirk ve tehlikeli sözler
(XIV.) yüzyıllarda zirveye çıktığını gösteren birçok veri bulunmaktadır. İslâm felsefesinde ve felsefî ahlâkta siyaset önemli ölçüde Grek kaynaklı felsefî-teorik sistemin bir parçası, herkesin maddî-mânevî gelişimini sağladığı, refah ve mutluluktan payını aldığı ideal ortamın aracı olarak ele alınır. Bunlara, siyaseti fert-devlet ilişkilerine yansıyan canlı yönüyle işleyen siyâsetnâme ya da tarihî tecrübelere ve dönemin şartlarına dayalı tabii bir olgu şeklinde gören tarih felsefesi literatürü de eklenebilir. Ancak İslâm siyaset düşüncesini ilk birkaç İslâm devletindeki yapılanma üzerine kurulu siyaset teorisinden ibaret görmek, yine bu dönemlerin ürünü telakki, kurum ve literatürle sınırlandırmak yanıltıcı olur. Öte yandan bu dönemlerin biat, ehlü’l-hal ve’l-akd, istihlâf, hilâfet, şûra ve meşveret, teşrî‘ ve kazâ gibi uygulama ve kavramlarını tarihî bağlamından koparıp çağdaş siyaset biliminin kavram ve araçlarıyla yarıştırmak da doğru olmaz. Araziden alınan öşür ve haraç, toprakların sahibi tarafından işlenmesi ya da başkasına devredilmesi, âtıl ve sahipsiz toprakların işlenerek mülkiyetinin kazanılması, tabii zenginlikleri işletme yetkisi gibi konularda Hz. Peygamber’in ve dört halifenin başlattığı uygulamalar üretimin teşviki ve kalkınma açısından önemlidir. İslâm’ın iktisadî hayata ve günümüz anlatımıyla serbest piyasa ekonomisine müdahale sayılabilecek önemli ilkelerinden biri faiz yasağıdır. Doktrinde bu yasağı dinin taabbüdî ahkâmından sayma eğilimi hâkimse de bununla emeği ve kâr saikini üretimin muharrik gücü yapma, riski paylaşma, sermayenin tahakkümünü ve sınıf teşekkülünü önleme gibi amaçların gözetildiği söylenebilir. Fıkhın gelişim çizgisi de bu hedeften sapmadı\. Bu çekici oyun platformunda şansını sına. PinUpbet güncel adres!5@PinUpbethttps://PinUpcasino-tr.com/;PinUpbet\.
Bu davranışların tamamı sadakadır ve ibadettir. “Onlar ki harcadıkları zaman, ne israf ederler ne de cimrilik ederler; (harcamaları) bu ikisinin arasında dengeli olur.” Kâmil manada mü’minler cimri olmamalıdır. Kur’an’daki surelerin başında kendini Rahman ve Rahim olarak bize takdim eden Allah’ın, bizi perişan etmek için işler yapacağını düşünmek, Allah’ı gereği gibi tanımamak anlamına gelir. Allah kullarına öyle şefkatlidir ki, bütün isyanlarına, nankörlüklerine, inkârlarına rağmen onlara bin bir türlü nimetler veriyor ve bu nimetlerini kesmiyor. Bu mânâ başta peygamberlerde, sonra peygamber varisi olma şerefine ermiş büyük zâtlarda ve derecelerine göre bütün müminlerde hükmünü icra eder. Ancak herkesi aynı derecede alıkoyduğunu söyleyemeyiz. Ayrıca ibadet ettiği hâlde kötülük işleyen bu insan, belki de ibadet etmese idi daha çok kötü işler yapacaktı. Namaz, Allah’ın bizden istediği bir ibadettir. Bunun dışında yapmamız gereken ibadetler ve sakınmamız gereken haramlar vardır. Dolayısıyla yaptığımız iyiliklerin sevabını ve günahların da cezasını göreceğiz. Burada yapılacak önemli işlerden biri de bir şekilde onu o kötü çevreden kurtarmak ve güzel bir çevre ile tanıştırmaktır.
Demekki kabul olmayacak ve amin denmeyecek dualar vardır. Bu bakımdan, (Kabulolmayacak duaya amin denmez) demek küfrü gerektirmez. İbniAbidin hazretleri, caiz olmayan temimeyi bildirdikten sonra, nazar değmemesiiçin tarlaya kemik, hayvan kafası koymak caiz olduğunu bildirmektedir. Bakankimse, önce bunu görüp, tarlayı sonra görür. Mavi boncuk ve başka şeyleri buniyetle taşımanın temime olmayacağı, caiz olacağı buradan anlaşılmaktadır. Yaptığıibadetlerin ve iyiliklerin başkaları tarafından duyulmasına, takdir edilmesinesevinmek riya alametidir. Bir kimse, (Gece Bakarasuresini okudum) dedi. İbni Mesud hazretleri, (Bunu açığa vurmakla, okuduğununkarşılığını dünyada almış oldun) buyurdu. Resul-iekrem efendimiz, karıncanın ayak sesinden daha gizli olan şirkten sakınılmasınıemretmiştir. Bu öyle bir riyadır ki, herkes bunu kolay anlayamaz.
- 8-Allah bizi düşündüğü için göz vermiş demek caiz olmaz.
- Hiç öyle bir rivayet olmasa bile, küfürle ne ilgisi var ki?
- Bunun en güzel örneği, dünyanın döndüğünü aklın emretmesine karşılık hissin reddetmesidir.
Nasihat, kişinin hayrına ve kurtuluşuna vesile olan söz ve davranışların tamamını kapsayan bir tâbirdir. Buğz, şayet Allah rızası için olursa bunda bir sakınca yoktur ve câizdir. Peygamberimiz (sav), Allah için seven ve Allah için buğz edenin imanını kemâle ulaştırmış olacağını söyler (bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Kıyâmet 60). Allah’ın hoşnut olmadığı, haram ve günah sayılan işlere ve bunları yapanlara karşı sevgisiz davranmak ve bunlardan tiksinmek de Allah sevgisinin gereğidir. Şu halde, insana ihsân edilmiş olan her hissi, her duyguyu iyi ya da kötü yönde kullanma iradesi insanın kendisine bırakılmıştır. İslâm, insanda mevcut olan his ve duyguları dumura uğratmayı değil, geliştirmeyi ve yerli yerinde kullanmayı bize öğretir ve müntesiplerini bu yönde eğitir. Çeşitli ifadelerle aynı mahiyette zikredilen bu hadis, insanların toplu olarak bulunduğu mescid, çarşı-pazar ve yol-sokak gibi yerlerde riâyet edilmesi gereken ahlâk ve edep kâidelerinden birini öğretmektedir.
Müstehcen şeyleri dinlemesi ise kulak zinasıdır. (Buhârî, İsti’zân 12, Kader 9; Müslim, Kader 20-21) Çünkü çirkin sözler insan üzerinde fenâ tesirler bırakır, aklını fikrini bozar. Mutebertarih kitaplarında bu açıkça anlatılıyor. Bunlar zaruret hâlinde söylenmiştir.Yalanın üç yerde caiz olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir. Uyun-ül besair ve Hadika’da savaşta, din düşmanlarından korunmakveya Müslümanları korumak için yalanın caiz olduğu açıklanıyor. İbrahim aleyhisselam din düşmanlarına karşı, günaholmayan yalanı söylemiştir.